Motivasyonun İki Yüzü

Sabah Uyanırken Ne Hissediyorsunuz?

Bugün motivasyon eğitimlerinde ve kişisel gelişim çalıştaylarında sıklıkla karşılaştığım paradoksal bir duruma açıklık getirmek istiyorum. Bu mesele hem bireysel hem toplumsal bir çıkmaz yaratırken, aynı zamanda modern yaşamın en temel sorunlarından birini işaret ediyor.

Bizler genelde motivasyonun iki boyutundan bahsederiz. İç ve dış motivasyon kaynaklarından beslenen bir birey için yaşam enerjisi, diğer bir ifadeyle kişiyi sabah yataktan kaldıran o güç ya dış kaynaklıdır ya da içinden bir yerlerden gelir. Modern dünyada motivasyonun iki yüzüyle de karşı karşıyayız: Bizi harekete geçiren dış etkenler ve içsel tutkular. Ancak bu ikisi arasındaki dengeyi bulmak her geçen gün daha karmaşık hale geliyor.

Bu nedenle çoğunlukla en kolay yolu seçmek daha çok içimize siner ve yataktan kalkmak için dış motivasyon kaynaklarına yöneliriz. Bunlar kimi zaman para, şöhret, itibar, statü gibi kabul gören ve başkalarının gözünden kendimizi gördüğümüz bir bağlama işaret eder.

Neden Hep Başkalarından Onay Bekleriz?

Atalarımızdan Miras Kalan Gizli Güdü

İnsanoğlu temelde varoluşunu belli bir temele dayandırmak ihtiyacı içindedir. "Bu dünyadaki yerimiz nedir, neden varız ve varlığımız ne işe yarıyor?" soruları bilinç düzeyinde her an fark etmesek bile bizler için yaşamsal değerdedir.

Çünkü bir yerde ilkel benliğimiz, ilkel atalarımızın yaşam şekillerinden aldığı mirasla bir topluluk için göz önünde olmayı, önemli kabul edilmeyi kendisi için yaşamsal bir değer olarak kabul eder. Bir topluluğun beğenisini kazanmak, yaşamsal ihtiyaçlarımızın karşılayabilmek için nasıl milyonlarca yıl önce çok önemliyse bugün de aynı şekilde önemlidir.

Bu nedenle dış motivasyona bağımlı olmak her birimiz için aynı zamanda yaşamsal bir değer de arz eder. İşte bu nedenle bazılarımız için iç ve dış motivasyon diye bahsedilen bir bağlamdan söz etmenin bile gereği yoktur. Kısacası bugünün dünyasında motivasyonu çoğunlukla dış faktörlerden alıyor, hatta hayatımızı bu dışsal beklentilere göre kurguluyoruz.

Instagram Beğenileri ve Maaş Artışlarının Altında Yatan Gerçek

Günümüzün teknolojik ilerlemesi ve küreselleşme süreci, geleneksel motivasyon kaynaklarımızı yeniden şekillendirdi. Sosyal medya çağında "görülmek" ve "beğenilmek" artık sanal platformlarda ölçülüyor. LinkedIn'deki görüntüleme sayıları, Instagram'daki beğeniler, Facebook'taki yorumlar... Bunların hepsi modern dış motivasyon kaynaklarımız haline geldi.

Hele bir de enflasyon ile ekonomik darboğazlarla perçinleşenmiş yaşam standartlarını benimsemek zorunda kalan kimseler için bu durum bir zorunluluktan başka bir şey değil gibi duruyor. Enflasyonist bir ortamda kurumlar, şirketler ve hatta aileler, kaygılarını ve planlarını çoğunlukla kısa vadeli ve somut gerçeklikler üzerine inşa etmektedir.

Bu faktörlerin tamamen kötü veya tamamen iyi olduğunu söylemek doğru olmaz. Dış motivasyon kaynaklarının birçoğu hayatımızı kolaylaştırır, ilerlememize katkı sağlar ve sosyal gelişimimize destek olur. Önemli olan, bu kaynakları ne ölçüde kullandığımız ve onlara ne kadar bağımlı olduğumuzdur.

Görünmez Zindanımız: Konfor Alanı Tuzağı

Fark Etmediğimiz Görünmez Duvarlar

Ne var ki, ben yine de kişinin bu somut gerçeğin ötesine bakabilmesiyle içinde bulunduğu kör alanı daraltma yolunda adım atabileceğine inanıyorum. Kör alan diye ifade ettiğimiz şey, aslında bizim konfor alanımızı temsil eder. Örneğin, iş yerinde sadece terfi etmek için çalışmak, evde sadece faturaları ödemek için var olmak veya ilişkilerimizi sürdürürken sadece çevresel beklentileri karşılamaya odaklanmak bu kör alanın içinde yaşamak anlamı taşır.

Bu alanda yaşamak, toplumsal kurallara uymayı ve hayatımıza yön veren ana sistemin zorunlu kıldığı sınırlı otonomiyi sessizce kabullenmeyi gerektirir. Burada düşüncelerimiz hayatın mevcut reel gerçekliği ölçüsünde anlam kazanır. Yaşam motivasyonumuzla ilgili düşüncelerimizi gerçeklik dediğimiz o alana yönlendirdiğimizde aslında yaptığımız sadece bizden beklenenleri uygulamaktan başka bir şey olmayacaktır. Örneğin, bir birey sevdiği işi yapmak yerine daha güvenli olduğu için kamu sektörüne yönelir; çünkü sistemin sunduğu ekonomik güvenlik, kişisel tercihlerinden daha belirleyici hale gelmiştir.

"Çalış-Başar-Mutlu Ol" Düşüncesinin Perde Arkası

Bu durumu oldukça basit bir şekilde şöyle bir formülle tanımlarız: Çok çalış, kurallara uy, oyunu kuralına göre oyna, terfi et, daha çok para kazan, ihtiyaçlarını karşıla ve mutlu ol. Bize çizilen genel tarif tam olarak bu şekildedir. Ne var ki bu formülasyonun son maddesini oluşturan "mutlu ol" ifadesi burada bir koşulun sonucu olarak verilmektedir. Kişi bu mutluluğu elde edebilmek için formülde yazılı olan koşulları karşılmalıdır.

Ancak tüm koşulları gerçekleştirse bile bireyin gerçek anlamda içsel bir mutluluğa ulaşabileceği yönünde bazı soru işaretleri olduğunu söyleyebilirim. Burada kendisine bu formül verilmiş ve buna göre hareket eden bir birey, günün sonunda tüm koşulları yerine getirdiğinde elde edeceği sonucu mutluluk sayacaktır. Çünkü bu formüle inanmıştır bir kere ve elde ettiği sonuç o güne kadar üzerinde emek verdiği çabalarının sonucudur ve bu nedenle tüm koşulları karşıladığında mutlu olmalıdır.

Oysaki buradaki mutluluk, içten gelen bir tatminden çok mantıksal bir sonucu ifade eder. Böyle olunca da kişi tüm koşulları karşıladıktan bir süre sonra mutlu olduğunu kendi kendisine kanıtlamak için çeşitli eylemlere girişir. Kendisine ihtiyacı olmayan bir araba almak, gösterişli bir yaşam sürmek, Instagram'da paylaşımlar yaparak mutluluğunu sergilemek ve bunun gibi birçok yolla mutluluğunu kendisine ispat etmek için elinden geleni yapmaya gayret eder. Ama ne yaparsa yapsın günün sonunda elinde kalan sadece kocaman bir içsel boşluktan başka bir şey olmayacaktır.

Omuzlarımızdaki Görünmez Yükler

Peki bu durumda ne yapmalıyız? İşte bu durumun çözümü için iç motivasyonu sağlamanın öneminden bahsediyorum. Bunun için biraz cesarete ihtiyacınız olacak. Cesarete ihtiyacınız olmasının sebebi, kendinizi tanımak, kendi duygu ve düşüncelerinizi gerçekte neyin yönlendirdiğini bilmeniz içindir.

İnsanlar genelde yaşam boyunca farkında olarak ya da olmayarak omuzlarına birçok yük alırlar ve bu yükleri taşımaya başlarlar. Bu yükler; aileden gelen beklentiler olabilir, mesela "mutlaka mühendis olmalısın" veya "evlenip aile kurmalısın" gibi dayatmalar. Toplumsal dayatmalar da önemli bir yük oluşturur: "30 yaşında evlenmiş olmalısın", "başarılı bir kariyer sahibi olmalısın", "çevrendeki insanlardan geri kalmamalısın" gibi. Yaşadığınız travmatik deneyimler de yüklerinizi oluşturur: "artık kimseye güvenemem", "her zaman hayal kırıklığına uğrar" veya "ben işi beceremem" gibi. Kendinize yönelik sınırlayıcı inançlar ise belki de en ağır yüklerdir: "ben başarılı olamam", "bana bu iş göre değil", "yeterince zeki değilim" gibi.

Zaman geçtikçe bu yükler öylesine ağırlaşır ki omuzlarımızda taşıdığımız o kocaman yükler omurgalarımızı kamburlaştırır, bizleri iki büklüm kalmış acı emekçilerine dönüştürür. Yani tıpkı işçilerin ağır çuvalları taşırken bellerini bükmesi gibi, biz de hayatımızı yaşarken bu görünmez yüklerin altında eziliriz. Oysaki bu acı emekçilerinin yapması gereken tek şey başlarını döndürüp omuzlarına yüklenen o yüke bakmaktır.

Yükü İndirme Cesareti Neden Bu Kadar Zor?

Ne var ki bu öyle söylendiği kadar kolay değildir. Çünkü bunu bir kere yaptıklarında o yükü omuzlarından aşağıya indirmeleri gerekecektir. İşte cesarete ihtiyacınız olan nokta da tam olarak buradadır. "Omzuma yüklenen bu yük nedir, neden bunun ağırlığını yüklendim?" diyebilmektir.

Gerçekte çoğu insan bu cesareti göstermekten çekinir. Çünkü kişi bu yükü aşağıya indirse bile bu yük artık onun malı olmuştur. Öylece arkanıza dönüp gidemezsiniz, ama bir yandan da bu yükü tekrar omuzlamak istemezsiniz. O an büyük bir karar almanız gerekebilir. İşte insanları korkutan aslında bu karar anıdır.

Bu kararı alabilen bireyler kendileriyle yüzleşip yaşamlarına hafifleyerek devam ederler. Böylece o ana kadar bir sis perdesinin ardında saklanmış iç motivasyon kaynaklarınız sizin için görünebilir hale gelir.

İkisini Birden Kullanmak Mümkün mü?

Bir bakıma iç motivasyona ulaşmak, içinde yaşadığımız ana sistemin bize verdiği koşullu düzendeki "ancak bunları yaparsan mutlu olursun" görüşünden farklı olarak mutluluğu koşula bağlamaz. Bireyler oldukça sıkıcı işler yaparken bile kendilerini motive edecek kaynakları bu sayede edinebilirler. Çünkü bu anlayış bir bakıma bireyin kendisini anlamasına yardımcı olurken, bir yandan da diğer insanları anlamaya, onların kusurlarını görüp bunu anlayışla kabul edebilmelerine olanak tanır.

Ancak burada şunu net bir şekilde belirtmek istiyorum: Tamamen içsel veya tamamen dışsal motivasyonla yaşamak neredeyse imkansızdır. Önemli olan burada bir dengeyi bulmaktır. Dış faktörleri tamamen reddetmek gerekmez, ancak onlara bağımlı olmamak gerekir. Dış başarıları içsel gelişimin araçları olarak görmeyi öğrendiğimizde, hangi dış motivatörlerin bizi gerçekten geliştirdiğini ve hangilerinin sınırladığını ayırt edebiliriz.

Gerçek Hayatta Nasıl Uygulanır?

Dış motivasyon ve iç motivasyon arasında seçim yapmak zorunda değilsiniz. Aksine, bunları birlikte kullanabilirsiniz. Örneğin, iş yaşamında maaş artışı (dış motivasyon) hedefleyebilirsiniz ancak aynı zamanda bu süreçte hangi yetkinlikleri geliştireceğinizi (iç motivasyon) de planlayabilirsiniz. Para kazanma amacınızı içsel gelişiminize hizmet edecek şekilde yönetebilirsiniz. Bu yaklaşım hem maddi ihtiyaçlarınızı karşılamanızı sağlar hem de içsel tatmine ulaşmanıza yardımcı olur.

"Hedefi Vur" mu "Yolun Keyfini Çıkar" mı?

İç motivasyon kaynaklarından beslenen bireyler yarışmacı olmaya gerek görmezler, onlar için başkasıyla yarışmaya gerek yoktur. Onlar o an orada olmaktan, süreç içerisinde paylaşımda bulunmaktan, öğrenmekten ve gelişmekten mutlu olmayı bilen kimselerdir. Bu yönleriyle sonuçtan tatmin olmak yerine sürecin kendisinden tat almayı bilirler.

Birlikte yapılan bir işin başarılı sonucunun onlara sadece anlık bir haz vereceğini ve bu hazzın genellikle dış kaynaklı olduğunu bilirler. Bunun yerine o işi başkalarıyla birlikte yaparken paylaşımcı olmanın, kendini ve başkalarını geliştirmenin hazzına odaklanırlar.

Günlük Hayattan Tanıdık Örnekler

Bu farkı somutlaştırmak için şu örneklere bakabiliriz: Sonuç odaklı bir yaklaşım "Bu projeyi bitirip terfi almalıyım" şeklindeyken, süreç odaklı yaklaşım "Bu projede hangi yeni becerileri geliştirebilirim?" sorusunu sorar. Instagram'da daha fazla beğeni alma hedefi yerine "Bu içeriği paylaşarak kime nasıl değer katabilirim?" sorusu sorulur.

Bu perspektif değişimi, sadece nihai hedeflere odaklanmak yerine, yolculuğun kendisinden zevk almamızı sağlar. Böylece her gün sizin için daha tatmin edici ve anlamlı hale gelir.

Bugün Başlayabileceğiniz Basit Teknikler

10 Dakikada Uygulayabileceğiniz Alışkanlıklar

Günlük yaşamda iç motivasyonu geliştirmek için öncelikle kişisel değerlerimizi netleştirmemiz gerekir. Sizin için gerçekten önemli olan nedir? Hangi değerler hayatınıza anlam katıyor? Bu değerler sizin mi yoksa başkalarının mı? Bu soruları yanıtlayabilmek için kendinizle sık sık dürüst konuşmalar yapmanız faydalı olacaktır.

Değer analizi rutini olarak her hafta 15 dakika ayırıp "Bu hafta hangi kararlarım dış baskılardan kaynaklandı?" ve "Hangi kararlarım içsel değerlerimle uyumluydu?" sorularını kendinize sorabilirsiniz. Bu basit alışkanlık zamanla farkındalığınızı artıracaktır.

Motivasyon günlüğü tutmak da çok faydalıdır. Sabah uyandığınızda hangi motivasyonla kalktığınızı, akşam ise o gün hangi eylemlerinizin gerçekten tatmin edici olduğunu not edebilirsiniz. Bu gözlemler zamanla size hangi aktivitelerin size gerçek anlamda enerji verdiğini gösterecektir.

Önemli kararlar öncesi "Durakla-Sor-Devam" tekniğini kullanabilirsiniz: Bir kararı vermeden önce duraklayın, "Bu kararı neden alıyorum?" diye kendinize sorun, eğer cevabınız "çünkü çevrem öyle diyor" veya "herkes öyle yapıyor" gibiyse tekrar düşünün ve gerçekten istediğiniz şeyin ne olduğunu sorgulayın.

Kendinize Sormanız Gereken 5 Kritik Soru

Kendinize düzenli olarak sormanız gereken bazı temel sorular vardır:

1.     "Sabahları hangi hislerle uyanıyorum?"

2.      "Gerçekten kimin için yaşıyorum?"

3.     "Bu tercihlerimi 80 yaşımdayken onaylar mıydım?"

4.     "Başarımı neyle ölçüyorum?"

5.     "Gerçekten mutlu olduğum anlar hangileri?"

Bu sorular sizin hayatınızı daha bilinçli yaşamanıza yardımcı olacak ve kararlarınızı daha özgün bir yerden vermenizi sağlayacaktır.

İş Yerinde İç Motivasyonu Bulmanın Sırları

İşinizi Sevmenin Formülü

İş dünyasında da iç motivasyonu güçlendirebiliriz. İşimizin kendi değerlerimizle uyumlu olup olmadığını sorgulamak önemli bir başlangıç noktasıdır. Sizin için en önemli beş değer nedir? Bu değerler mevcut işinizle ne kadar uyumlu? Bu uyumsuzluk varsa, bu uyumsuzluğu nasıl azaltabilirsiniz?

"Bu iş bana ne verir?" sorusu yerine "Bu işte nasıl katkı sağlayabilirim?" sorusunu öncelemek, çalışma motivasyonunu artırmanın güçlü bir yoludur. Verdiğiniz değere odaklandığınızda, aldığınız karşılık da daha tatmin edici hale gelecektir.

Yıllık gelir hedefi belirlemenin yanında "Bu yıl hangi üç beceriyi geliştireceğim?" gibi öğrenme odaklı hedefler belirlemek de iş yaşamındaki içsel motivasyonunuzu destekleyebilir.

Rekabet Etmeden Nasıl Başarılı Olunur?

Rekabet yerine iş birliği tercih etmek, iş yerinde iç motivasyonunuzu besleyen bir yaklaşımdır. Meslektaşlarınızın başarılarını kendi başarınız gibi sahiplendirdiğinizde, hem onlarla daha iyi ilişkiler kurarsınız hem de kendi içinizde daha güçlü bir tatmin hissi yaratırsınız.

Bilgi paylaşımında cömert olmak ve başkalarının gelişimini desteklemek, sadece o kişiler için değil, sizin için de bereketlidir. Öğretirken öğreniriz ve başkalarını geliştirirken kendimizi de geliştiririz.

Ya Şimdi Ne Olacak?

Buradan Sonrası Sizin Elinizde…

Gerçek mutluluk, başkalarının çizdiği yolda ilerlemekten öte kendi iç sesimizi duymaktan geçiyor. İç motivasyon kaynaklarına ulaşmak kolay değil, bunu kabul ediyorum. Ancak bir kere ulaşıldığında yaşamın anlamı da yön değiştiriyor. Bu yolculukta cesaret, sabır ve kendine karşı dürüstlük en büyük rehberlerimiz olabilir.

Dış motivasyon hayatımızdan çıkarılamaz ve çıkarılmamalıdır. Ancak ona tamamen bağımlı olmak da bir o kadar risklidir. Optimal yaşam, her iki motivasyon kaynağını bilinçli ve dengeli kullanmayı gerektirir.

Bu Bir Maraton Değil…

İç motivasyona ulaşmak bir kerelik başarı olmaktan çok öte sürekli bir öz keşif yolculuğudur. Bu yolculuk sabır ister, çünkü gerçek değişim zamanla gerçekleşir. Dürüstlük ister, çünkü insanın kendisiyle yüzleşmesi kolay değildir. Ve cesaret ister, çünkü yeni seçimler yaparken bilinmeyene adım atmak gerekir.

Son Söz

Bu nedenle yalnızca "sabahları hangi duygu ve düşüncelerle uyanıyorum?" sorusunun yanı sıra "kimin için yaşıyorum, neye hizmet ediyorum?" sorularını da sormaktan çekinmemeliyiz. İç motivasyondan beslenen bireyler sadece kişisel olarak daha otantik yaşamazlar, aynı zamanda daha sürdürülebilir tercihler yaparak topluma daha anlamlı katkılar sunarlar.

Unutmayın, dış motivasyon sizi ileri taşıyabilir ama iç motivasyon sizi gerçekten siz yapar. Bu süreçte, dengeyi mükemmel kılmaktan daha çok bilinçli tercihlerle sürdürmek esastır.

 

Önceki
Önceki

Bildirim Çağında Z Kuşağı

Sonraki
Sonraki

Foucault'nun İzinden